Boşanma Davası Dava Dilekçesi Örneği

GİZEM UZUN HUKUK VE DANIŞMANLIK BÜROSU   

                                 SAHABİYE MAH. TEOMAN SOK. AVUKATLAR

                                      İŞ HANI BİNA NO:9 KAT:5 DAİRE NO:501

                                                     KOCASİNAN/KAYSERİ                                     





                                                         AĞRI DOĞUBAYAZIT AİLE MAHKEMESİNE



DAVACI : **************


VEKİLİ : Av. Gizem Gül Uzun


DAVALI : **********************


KONU : 4721 sayılı TMK m.166 uyarınca, "Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması" nedeniyle çekişmeli boşanma, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat ile 1.000,00 TL harca esas değer gösterdiğimiz ziynet eşyaları taleplerimizi içeren dava dilekçemizdir.


AÇIKLAMALAR :


Müvekkil Leyla ****** ile davalı eş olan ***********, 04/12/2016 tarihinde resmi nikahla evlenmişlerdir. Tarafların düğünü ise 11/12/2016 tarihinde gerçekleşmiştir. Tarafların yapmış oldukları işbu evlilikten 19/03/2021 doğum tarihli ********* isimli müşterek bir erkek çocukları olmuştur. 


(Müvekkilimizin ikamet adresi Doğubayazıt/Ağrı olduğundan işbu davayı müvekkilimin yerleşim yeri mahkemesinde açmış bulunmaktayız.


DAVALI, MÜVEKKİLE EVLİLİK BİRLİĞİ İÇERİSİNDE YALAN BEYANLARDA BULUNMUŞTUR.


Müvekkil ve davalı eğitim fakültesi mezunudur. Taraflar evlendikleri zaman müvekkil, ne yazık ki davalının, belirtmiş olduğu niteliklere sahip olmadığını fark etmiştir. Zira davalı, evlenmeden önce müvekkile çocukları çok sevdiğini, bu hayatta en fazla istediği şeyin iyi ve mutlu bir aile kurmak olduğunu ifade etmiştir. Yine davalı, müvekkille yapmış olduğu tanışma sohbetlerinde kendisini son derece sorumluluk sahibi birisi ve ailesine maddi ve manevi yardımlarını asla esirgemeyen şefkatli bir kişilik yapısına sahip birisi olarak tanıtmıştır.


Müvekkil, sevgi dolu bir aileden geldiğinden ötürü; gelecekte kuracağı ailenin de aynı kendi ailesi gibi olması hayalini kurmuş ve davalının olumlu söylem ve davranışlarının etkisiyle müvekkil, davalıya evet demiştir.


Ancak taraflar evlendikten sonra müvekkil, davalının, sahip olduğu nitelikler konusunda müvekkili yanılttığını acı bir şekilde öğrenmiştir. Şöyle ki;


Taraflar evlendikten sonra davalı, kendisine araba almıştır. Ancak davalı, arabayı kendisi aldığı halde ve kendisi kullandığı halde arabayı sonrasında annesinin üzerine geçirmiştir. Davalı ve davalının kök ailesi sürekli olarak bir gün boşanma gerçekleşirse müvekkil hak sahibi olamasın fikrinde olmuşlardır. Müvekkil sonradan acı şekilde öğrenmiştir ki davalı, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra arabayı annesinin üzerine geçirmiştir. Buna rağmen davalı, bahse konu arabanın tamir, onarım giderleri, parça değişimi, yakıt ücreti, vergi ödemesi, hatta ve hatta idari para cezaları gibi tüm masraflarını müvekkile yüklemiştir.


Davalının arabayı sonrasında kendi üzerinden annesinin üzerine geçirmesinin tek sebebi bir gün boşanma olursa müvekkilin hak sahibi olmasını istememişlerdir. Davalının annesi ve babası ayrılmıştır. Davalının annesi de gereksiz yere sürekli tedbir alma fikrinde olmuş ve boşanma gerçekleşirse müvekkil hak sahibi olsun istememiştir.


DAVALI, MÜVEKKİLİ ALMIŞ OLDUĞU ÜCRETTEN DOLAYI KÜÇÜMSEMİŞ VE MÜVEKKİLE HAKARET ETMİŞTİR. DAVALI, EVLİLİK BİRLİĞİNİN EKONOMİK GİDERLERİNE KATILMAMIŞ; ALIŞVERİŞ, KİRA, FATURALAR, ÇOCUĞUN KREŞ MASRAFI GİBİ BÜTÜN MASRAFLARI MÜVEKKİLİME YÜKLEMİŞTİR. DAVALI, BU DA YETMEZMİŞ GİBİ MÜVEKKİLE "BEN SENİ ÇALIŞIRKEN ALDIM. MAAŞIN OLMASA SENLE EVLENMEZDİM. BİR ŞEY YAPILACAKSA SEN YAPACAKSIN." ŞEKLİNDEKİ SÖYLEMLERİYLE MÜVEKKİLİMİ ADETA SÖMÜRMÜŞTÜR. DAVALI, MÜVEKKİLİMİZİ HİÇBİR ZAMAN HAYAT ARKADAŞI GİBİ GÖREMEMİŞTİR.


Davalı, evlenmeden önce müvekkile, her erkeğin en temel görevinin çalışarak ailesine bakmak olduğunu, kadının isterse çalışabileceği ama kadınların doğası gereği doğurganlık özelliği bulunduğundan ötürü bir kadın doğum yaparsa isterse annelik duygusunun vermiş olduğu etkiyle, çalışmak yerine çocuğuyla ilgilenmeyi tercih edebileceğini belirtmesine rağmen; davalı, söylediklerinin tam aksini içeren davranışları sergilemeye başlamıştır. Sayın Mahkemenize ibraz etmemiz gerekirse;


Davalı, bilgisayar öğretmenliği mezunudur. Davalı, resmi nikah tarihinden itibaren geçmiş olan işbu 7 yıllık evlilik süreci boyunca yedi kere iş yeri değiştirmiştir. Zira davalı, sorumsuz kişilik yapısına sahip birisi olmuştur. Zira davalı, müvekkile evlenmeden önce beyan etmiş olduğu vasıfların hiçbirisini taşımamaktadır. Davalı, girmiş olduğu iş yerlerine tabiri caizse oflaya puflaya gitmiş; mesai başlangıcının çok sonralarında iş yerine ulaşmıştır. Davalı, sorumsuz ve çalışmayı sevmeyen kişilik yapısından ötürü girdiği iş yerlerinde işverenleri tarafından fark edilmiş ve çoğunlukla işten çıkarılmıştır. 


Davalı, kendisinin çıkış vererek bitirdiği işleri ise çok geç saatlere kadar çalışıldığı, kendi bünyesinin bu kadar yoğun bir tempoya alışık olmadığı, iş yerindeki insanların sorunlu olduğu, kendisine iyi davranmadıkları gibi sudan sebeplerle iş akdini sonlandırmıştır. 


Müvekkil, işsizlik süreci boyunca davalıya, iyi bir eşin sergileyeceği örnek davranışı sergileyerek davalıya anlayış göstermiş ve;


"Dert etme, nasıl olsa hayırlı bir zamanda doğru işi bulursun." demiştir. Ancak davalı, müvekkilin bu söylemini, bir erkek olarak kibar ve mahcup bir teşekkürle yanıtlaması gerekirken davalı, müvekkile;


"İstanbul'da yaşıyorsak sen bana bakmak zorundasın. Sen bana söz verdin, bir şey yapılacaksa sen yapacaksın." 


Diyerek, müvekkilin iyi niyetini ve göstermiş olduğu anlayışı fırsata çevirerek, TMK uyarınca yükümlü bulunduğu, evlilik birliğinin giderlerine katılma borcunu ihlal etmiştir.


Davalı, müvekkilin özel okulda öğretmenlik yapmasını beğenmemiş; kendisi çalışmamasına ve sık sık işten çıkarılmasına rağmen müvekkilin kazancını yeterli bulmayarak müvekkili aşağılamış ve müvekkilin bir devlet okuluna atanmasını istemiştir. Davalı, bu hususu müvekkile şu sözlerle ifade etmiştir;


"Sen öğretmen misin? Kendini ne zannediyorsun? Ben, bu günlere tek başıma geldim. Sen gelemedin. Sen atan da görelim."


Davalının müvekkile yönelik küçümseyici ve aşağılayıcı söylem ve davranışları yalnızca tarafların evinde tek başlarına iken gerçekleşmekle sınırlı kalmamış; davalı, işbu haksız ve kusurlu söylem ve davranışlarını tarafların ortak arkadaşlarının yanında da sürdürmüştür. Tarafların, ortak arkadaşlarıyla bir araya geldiği bir ortamda davalı, müvekkilden için;


"Leyla'nın özel okuldan aldığı maaş ne ki? Döviz ne kadar, maaşı ne kadar?"


Diyerek, müvekkili arkadaşlarının yanında küçük düşürmüştür.


Davalının sorumsuzluğu ve yukarıdaki söylemleri sebebiyle düzgün bir işte çalışarak kendisine destek olmayacağını anlayan müvekkil, özel okulda ücretli bir şekilde öğretmenlik yaparken; ailenin ekonomik giderlerinin sorumluğunun kendisine kalmasından ötürü; devlet okuluna atanarak daha teminatlı bir biçimde daha yüksek bir maaşla öğretmen olarak çalışmak için KPSS'ye hazırlanmaya başlamıştır.


Müvekkil, sınava daha iyi hazırlanmak için bir müddet özel okuldan ayrılmak istediğini davalıya beyan ettiğinde davalı;


"Çalışmak zorundasın. Ben seni çalışırken aldım. Senin maaşın olasa ben senle evlenmezdim." diyerek müvekkilin işten çıkmasına mani olmuştur. Müvekkil, hem ev işleri ile ilgilenen, hem çocuklu hem de çalışan bir anne olarak kılı kırk yarmış ve sınava hazırlanmıştır.


Müvekkil, KPSS sınavına hazırlanırken davalı, bir eş olarak müvekkile moral ve destek sunmak yerine;


"Sen gerizekalısın. Sınavı nasıl kazanacaksın ki?" diyerek müvekkili aşağılamış ve küçük düşürmüştür.



Müvekkil, en azından ev işleri ve çocuk bakımı konusunda davalıdan yardım istese de davalı, müvekkile yardımcı olmamıştır. Müvekkil ise zor şartlarda sınava hazırlanmıştır. Müvekkil sınava gireceği gün yağmur yağmıştır. Müvekkil doğal olarak kendisi sınavdayken müşterek çocukla davalının ilgilenmesini istemiştir. Davalı ise;


"Yağmur yağıyor, sen sınavdayken iki saat çocuğa bakamam. Sen zaten yapamazsın, boş yere sınava girme. "


Diyerek müvekkili sınav günü dahi küçümsemiş ve müvekkili demoralize etmiştir. 

  

Davalı, müvekkili özel okulda çalıştığı ve düşük ücret kazandığı için küçük gören ve atanmasını isteyen kendisi değilmiş gibi, devlet okuluna atanıp sabit ve iyi bir maaş kazanmaya başlayan müvekkile;


"Sen aptalsın, ben sana atan mı dedim! Özel okulda çalışsan da 30 bin lira alırdın. Salla başını al maaşını, aldığın maaş mı ki senin? Nereden geldiğini unutma, buraya geldin de ne oldu, bu maaşla çalışılır mı? Şu hale bak, geldiğimiz yerlere bak." 


Demiştir. Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere müvekkil, davalıyı ne yapsa mutlu edememiştir. Davalı, müvekkili atanmamış olsa atanmadı, özel okulda çalışıyor diye küçümsemiş; atanınca da yine nereden geldiğini unutma diyerek maaşını beğenmemiş bu sefer de bu yolla müvekkili küçümsemiştir.


Müvekkilin atamasının yapılmasından sonra taraflar, kutlama için arkadaşlarıyla bir araya geldikleri zaman davalı, müvekkilden için;


"Bu salak, aptal. Aralık ayında mı atan dedim ben buna? Sekiz ayda bir sürü masraf yaptım. 130 bin lira harcadım. İstanbul'da kalsaydık da olurdu." diyerek, arkadaşlarının yanında müvekkile hakaret etmiş ve müvekkili oldukça küçük düşürmüştür. Ayrıca belirtmek isteriz ki; İstanbul'dan ayrılmak isteyen davalının kendisi olmuştur.


Davalının hayatının merkezinde sadece para olmuştur. Davalı, cebinden para çıktığında kendisini yalnız hissetmiştir. Davalının gündemi sadece ekonomidir. Davalı bitcoin tutkunudur, sürekli bitcoin de yaşanan azalmaları dert edinmiştir. Davalı, eşi ve çocuğundan ziyade parayı öne almıştır. Davalının bu hayatta tek sevdiği şey para olmuştur. Davalı, para hesabı için eşini ve çocuğunu incitmekten çekinmemiştir. Davalı, yaşanan en ufak bir tartışmada müvekkile;


"İyi ki ev almamışım. Ev alsaydım sana kalırdı." demiştir. 


 Davalı, işbu davanın açılmasına sebep olan ve yaşanan son olayda müvekkile;


"Ben geldiğimden beri 50 bin lira para harcamışım. Bu parayı bana geri vereceksin." demiş; bunun üzerine ise müvekkil;


"Hesap kitap işini bırak artık." deyince davalı, kendi annesinin yanında kalem kalem yaptığı harcamaları saymıştır. Davalının bu tavrı ve söylemi müvekkili oldukça incitmiştir. Zira davalının yaptığı harcama, müvekkilin kuaför, gezme, kıyafet, kahve gibi özel ve lüks istekleri için değil; müşterek çocuğun bez ve mama parası, evin gıda ve temizlik gibi ihtiyaçlarından kaynaklanmıştır. 


Gururu ve onuru fazlasıyla kırılan müvekkil, davalıya kartını vermeyi teklif edince davalı, müvekkilin kartını alarak dilediği gibi harcamada bulunmuştur. 


Davalının tutarsız davranışları öyle anlaşılmaz bir boyuta ulaşmıştır ki; davalı, yaz geldiğinde müvekkilin tatile çıkma teklifine önce karşı çıkarak tatile gidildiğinde;


"Niye geldik, gelmeseydik." demiş, ancak bu söylemine rağmen davalı, tatilde müvekkilden daha fazla eğlenerek daha fazla yüzmüştür. Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere davalı, sürekli bir şeylerden şikayet eden, memnuniyetsiz bir kişiliktir. Ayrıca davalı, yukarıda belirtmiş olduğumuz hususlardan sarih bir şekilde görüleceği üzere narsist bir kişilik yapısına sahiptir.


SAYIN MAHKEMENİZDEN, DAVALININ PSİKOLOJİK DURUMUNUN DEĞERLENDİRMESİNİN YAPILMAK ÜZERE TAM TEŞEKKÜLLÜ BİR HASTANEDEN PSİKİYATRİK RAPOR ALINMASINA KARAR VERİLMESİNİ TAEP EDERİZ.


Yine davalı, müvekkille yaşamış olduğu en ufak bir fikir ayrılığında müvekkile;


"Salak mısın, aptal mısın? Engelli bir kardeşin vardı, baban kanserdi vefat etti. Ben seni zaten yorgun aldım. Ben seni kırk yaşında aldım. Seni yorgun aldım. Seni bu hale getiren ben değilim."


Şeklindeki sözleriyle müvekkilin yaşını, yaşadıklarını dahi yüzüne vurarak küçümsemiştir. Müvekkil araba kullanmak istediğinde davalı, müvekkile;


"Sen araba süremezsin ki, sen de o kabiliyet yok." şeklinde söylemde bulunmuştur. Davalı, müvekkili her daim küçümsemeyi kendisine adet edinmiştir.


DAVALI, KÜÇÜMSEYİCİ VE KABA DAVRANIŞLARINI YALNIZCA MÜVEKKİLE DEĞİL; MÜŞTEREK ÇOCUĞUNA KARŞI DA SERGİLEMİŞTİR. DAVALI, MÜŞTEREK ÇOCUĞU SEVMEDİĞİ VE AYRILMALARI HALİNDE İSTEMEDİĞİNE YÖNLEİK DÜŞÜNCELERİNİ İSE ŞU SÖZLERLE İFADE ETMİŞTİR; "BEN ÇOCUĞU ÖNCE YILDA BİR İKİ GÖRÜRÜM, SONRA DA ZATEN UNUTURUM."DEMİŞTİR.


Davalı, kaba, aşağılayıcı ve sevgisiz tavırlarını yalnızca müvekkile değil; çocuğuna da yöneltmiştir. Davalı, müvekkile müşterek çocuk için yakınarak;

"Bu çocuk altı ay geriden geliyor. Beceriksiz, hiçbir şey yapamıyor." diyerek müşterek çocuğun yürümesi, yemek yemesi gibi motor becerilerini aşağılamıştır. Müşterek çocuğun bakımı ve ilgilenilmesi bu yüzden sadece müvekkilim tarafından sağlanabilmiştir. 


Sayın Mahkemenizce anlaşılacağı üzere davalı, müşterek çocuğa karşı son derece ilgisiz bir babadır. Davalı, müşterek çocuğu çok nadiren sevmiş; ancak yemek yiyeceği, uyuyacağı, zamanlar veya ağladığı sıralarda müşterek çocuğu derhal müvekkilime vererek sorumluluk almaktan kaçınmıştır.


Davalı, tarafımızca işbu boşanma davasının açıldığı tarihten dört hafta kadar önce Ağrı'ya müvekkilin yanına gelmiş ve uzaktan bir şekilde bilgisayar ortamından çalışmıştır. Davalı, iki gün boyunca ne müvekkille ne de müşterek çocukla konuşmamıştır. Müvekkil, davalıya evlilik terapistine gitmeyi önermişse de "Ne gerek var şimdi o kadar masrafa?" cevabını aldığından ötürü taraflar sorunlarını çözememişlerdir. Müşterek çocuk, geceleri "Baba" diyerek ağladığı halde davalı, müşterek çocuğun yanına gitmemiş ve buna sebep olarak;


"Ben kendimi ayrılığa alıştırıyorum çünkü. Ben çocuğu önce yılda bir iki görürüm, sonra da zaten unuturum." demiştir.


Davalı, müşterek çocuğu dahi gözden çıkarır tavır ve tutum içerisinde olmuştur. Açıklanan nedenlerle, boşanma süreci boyunca müşterek çocuğun geçici velayetinin; boşanma hükmünün kesinleşmesi ile beraberse kalıcı velayetinin davacı müvekkilime verilmesini talep ederiz.


DAVALI, MÜVEKKİLİ İŞ VE ARKADAŞ ORTAMINDA UTANDIRAN DAVRANIŞLAR SERGİLEMİŞTİR.


Davalı, yaşanan sıkıntılar sebebiyle ilerleyen süreçlerde annesinin, kendi evine gitmesi üzerine müvekkile;


"Annem çocuğa bakmıyor, çocuğa kim bakacak?" demiş; daha sonra ise hem annesini tekrar çağırmış; hem de çocuğu kreşe yazdırmaya çalışmıştır. Müvekkil, davalının bu tutarsız davranışına bir türlü anlam veremese de, davalının annesiyle yaşamış olduğu sıkıntılar dolayısıyla çocuğu kreşe vermeyi kabul etmiştir. 


Müvekkilin çalışmış olduğu okuldaki kreş dört yaş gurubu içindir. Ancak tarafların müşterek çocuğu Kerem, o dönemde 2,5 yaşındadır. Okuldaki yetkili kişi, müşterek çocuğun dört yaş grubundaki sınıf için küçük olduğunu ifade etmişse de davalı, okulda olay çıkarmış ve öğretmenle kavga ederek;


"Benim karım bu okulda çalışıyor. Bu yüzden sen bu çocuğu ücretsiz yazdıracaksın. Yirmi binin altına imza atmayacaksın."


Şeklindeki sözleriyle öğretmeni tehdit etmiş; müvekkili de çalışma arkadaşlarına rezil etmiştir.


Müvekkil, 2023 yılının Eylül ayında müşterek çocuk için uygun bir kreş bulmuştur. Müvekkil, çocuğu kreşe verince paranın gideceğini anlayan davalı, olay çıkararak kreşi basmış ve;


"Ben bu çocuğun babasıyım. Oğlum nerede? Eşimle sıkıntılıyız, oğlum nerede?" diyerek olay çıkarmış ve müşterek çocuğu da alarak eve gelmiştir. Maalesef davalı, velisi olarak müşterek çocuğun kreşe gitmesine rıza göstermediğinden ötürü çocuk, kreşe gidememiştir. Bunun üzerine ise müvekkil, müşterek çocuk için acil bir şekilde bakıcı bulmuştur. Eve bakıcı gelmesi üzerine ise davalı bu sefer;


"Bakıcı varken de evde kalamıyorum." demiştir. Neyse ki davalı, uzun uğraşlar sonucu müşterek çocuğu kreşe vermeye bu sefer ikna olmuş ve gerekli imzaları atmıştır.


Davalı, okula geldiği bir sırada okulun personel ve çalışanları için hazırlanılan ve sayılı bir şekilde gelen yemeği izinsiz bir şekilde yemiştir. Okulda kendisine yemek kalmayan personel durumu müdüre anlatmıştır. Müdür, ise bunun hesabını müvekkilden sormuş; müvekkil ise büyük bir mahcubiyet duymuştur.


Davalı, asosyal ve nerede ne konuşması gerektiğini bilmeyen bir kişilik yapısına sahiptir. Davalı, müvekkilin arkadaşlarıyla yaptıkları ziyaret ve görüşmeler sırasında da müvekkili son derece utandıran davranışlar sergilemiştir. Davalı, müvekkille evin içinde yapmış oldukları kavga ve tartışmaları, yani tarafların aile içinde kalması gereken özellerini arkadaş ortamında anlatmıştır. Ortamda bulunan kişiler, müvekkilin utanmasını istemediklerinden sigara içme, tuvalete gitme gibi bahanelerle ortamdan kısa bir süreliğine ayrılmak zorunda kalmış ve davalının dikkatinin dağılarak konuyu değiştirmesi için fırsat yaratmışlardır. Ancak insanlar kısa bir süreliğine gitmiş oldukları yerden tekrar dönüp masaya oturduklarında davalı, kalmış olduğu aile özelini anlatmaya devam etmiş; müvekkilin arkadaşları ise davalının pervasız tavırları karşısında şok olmuşlardır.


Davalı, arabada müvekkil ve arkadaşlarıyla birlikte Doğu Beyazıt İlçesinden Iğdır'a kahvaltı etmeye giderken hiç yok yere tartışma çıkararak müvekkille kavga etmiştir. İşbu sebeple müvekkilin arkadaşlarından biri, sakinleştirmek üzere davalıyı arabadan indirmiş ve onunla sohbet etmiştir. Arkadaşlarının durumu toparlaması karşısında müvekkil son derece utanç duyup mahcup olsa da; davalı, mahcubiyet hissetmeden keyifle kahvaltısını yapmıştır. 


Davalının, müvekkilin arkadaşlarının yanında yapmış olduğu bir diğer sohbet ise öğretmen maaşlarıdır. Davalı, kendisi de bilgisayar öğretmeni biri olarak müvekkilin almış olduğu maaşı arkadaşlarının yanında küçümseyerek;


"Özel okulda aldığı maaş ne ki, döviz 27 TL oldu." demiştir. Davalının hiç değişmeyen ve müvekkili aşağılayıcı nitelikteki parasal konuşmaları artık insanları sıkar hale gelmiş; işbu sebepten kimse davalıyla görüşmek istemez hale gelmiştir. Öyle ki müvekkilin arkadaşları ve arkadaşlarının eşleri, oluşturmuş oldukları wp grubundan ve telefon rehberlerinden davalıyı silmişlerdir.


Öğretmenlerin maaşlarına ve aldıkları ücretlerine yönelik düşünceleri sebebiyle davalı bir gün müvekkilin okuluna giderek, aralarında müdürün de bulunduğu bir ortamda;


"Siz maaş almıyorsunuz. Siz harçlık alıyorsunuz." demiş; bunun üzerine ise müdür, müvekkili odasına çağırarak hesap sormuştur. Davalının, bu kendini bilmez söylemleri sebebiyle müvekkil, her ortamda insanlar tarafından ezilmiş; çocuk gibi hesap vermek zorunda kalmıştır. 



Davalı, işbu kahvaltı meselesinden bir hafta sonra evden ayrılarak İstanbul'a gitmiştir. Müvekkil, davalıya sorunlu davranışlarını çözmesi ve bu yolla da evliliklerinin kurtulması için son bir fırsat tanıyarak evlilik terapistini önermiştir. Ancak davalı, her konuda olduğu gibi bu konuda da öncelikle kendi cebini düşünmüş ve evlilik terapistine para ödememek için müvekkilin teklifini reddetmiştir.


Davalı, tarafımızca işbu boşanma davasının açıldığı tarihten dört hafta kadar önce Ağrı'ya müvekkilin yanına gelmiş ve uzaktan bir şekilde bilgisayar ortamından çalışmıştır. Davalı, iki gün boyunca ne müvekkille ne de müşterek çocukla konuşmamıştır. Müvekkil, davalıya evlilik terapistine gitmeyi önermişse de "Ne gerek var şimdi o kadar masrafa?" cevabını aldığından ötürü taraflar sorunlarını çözememişlerdir. Müşterek çocuk, geceleri "Baba" diyerek ağladığı halde davalı, müşterek çocuğun yanına gitmemiş ve buna sebep olarak;


"Ben kendimi ayrılığa alıştırıyorum çünkü. Ben çocuğu önce yılda bir iki görürüm, sonra da zaten unuturum." demiştir.


DAVALI, MÜVEKKİLLE TANIŞTIĞI VE EVLENDİĞİ DÖNEMDE MÜVEKKİLİ, KENDİ KÖK AİLESİNİN OLDUĞU ÇORUM'DA YAŞAMAYA ZORLAMIŞTIR. DAVALI, EVLİLİK SÜRECİ BOYUNCA KENDİ KÖK AİLESİYLE GÜZEL İLİŞKİLER İÇİNDE OLSA DA; MÜVEKKİLİMİN KÖK AİLESİYLE GÖRÜŞMESİNE MÜDAHALE ETMİŞTİR. BİRLİKTE MÜVEKKİLİN AİLESİNE ZİYARETE GİDİLDİĞİ ZAMANLARDA İSE DAVALI, MÜVEKKİLİN KÖK AİLESİNE KARŞI KABA VE SAYGISIZ TAVIR VE SÖYLEMLERDE BULUNMUŞTUR.


Davalı, kendi kök ailesine ve özellikle annesine karşı son derece sevgi dolu ve saygılı davransa da; müvekkilin kök ailesine karşı ne yazık ki aynı tavrı sergilememiştir. 


Taraflar, İstanbul'da tanışmıştır. Taraflar tanıştığı dönemde müvekkilimin babası kanser hastasıdır. Ayrıca müvekkilin engelli bir kardeşi bulunmaktadır. Müvekkilin ağabeyi de kısa bir süre sonra vefat etmiştir. Müvekkilin annesi, eşinin ve oğlunun vefat etmesi ile birlikte tek başına kalmış; engelli olan diğer çocuğuna bakmaya başlamıştır. 


Davalı, müvekkille tanıştığında, kendi kök ailesi Çorum'da bulunduğundan dolayı müvekkile sık sık Çorum'da yaşamak konusunda ısrarcı olmuştur. Müvekkil ise haklı olarak, ailesinin yaşamış olduğu durumu davalıya anlatmış ve annesinin tek başına bir engelli çocukla uğraştığını, maddi ve manevi desteğe ihtiyacı olduğunu; annesini rahat ettirmeden şu aşamada hemen kendisiyle birlikte Çorum'a gelemeyeceğini ifade etmiştir. Ancak davalı, müvekkile;


"Umurumda değil, idare etsinler." diyerek yanıt vermiştir.


Davalının, kök ailesinin bulunduğu Çorum'da yaşama ısrarı, taraflar evlendikten sonra da devam etmiştir. Müvekkil ise henüz ikisinin de bir devlet kurumuna öğretmen olarak atanmadığını, kendisinin özel bir okulda öğretmen olarak çalıştığını ve Çorum'da çalışabilecek özel bir okul olup olmadığını bilmediğini; özel okul olsa da ne kadar ücret alabileceği konusunda şüpheli olduğunu belirterek davalıyı vazgeçirmiştir. 


Ancak davalı, ailesinin bulunduğu Çorum'da yaşayamasa da; müvekkilin, kendisine ihtiyacı olduğu en kritik dönemler olan hastalık ve hamilelikte bile müvekkili evde tek başına bırakarak, ailesinin yanına ziyarete Çorum'a gitmiştir. Davalı, kök ailesinden ayrışamamış ve birey olamamıştır. Davalı, evli bir birey olduğunun bilincine varamadığından ötürü evlilik birliğinden doğan sorumlulukları da yerine getirmemiştir.


Davalı, müvekkille kendi ailesinin yaşadığı Çorum'dan farklı bir ilde yaşamasından ötürü mutsuz olmasının yanında; davalı, Türkiye'de yaşamaktan dahi mutsuz olduğunu, aslında yurt dışında yaşasalar daha iyi olacağını belirtmiştir. Davalının bu mutsuzluğu, yukarıda açıklamış olduğumuz gibi, davalının iş yerlerinden kovulmasıdır. Zira davalı, çalışmış olduğu dönemlerde işe vaktinde gitmemiş; mesai saatlerinde işi savsaklamıştır. Bu durumu fark eden işverenler ise haklı olarak davalıyla çalışmak istememiş ve davalıyı işten çıkarmışlardır.


Ancak ne yazık ki davalı, bencil birisi olarak sadece kendi rahatını düşündüğünden ötürü müvekkile anlayışla yaklaşmamıştır. Taraflar evlendikten sonra ne zaman müvekkil, her şeyle tek başına başa çıkmaya çalışan annesine yardım etse, davalı;


"Her zaman sen mi gideceksin? Biraz da akrabalarınız baksın." demiştir. Davalı, müvekkilimin ailesiyle görüşmesine karşı çıkmıştır. Müvekkilim, annesini ziyaret etmek için davalıdan bin bir rica ile izin almak ve davalıyı ikna etmek zorunda kalmıştır. 


Taraflar evlendikten sonra, müvekkilin ailesine ziyarete gidildiği bir sırada davalı, müvekkilin ailesine;


"Leyla'dan asla para almayacaksınız." demiştir. Davalının bu söylemi ile birlikte ortalık bir anda buz kesmiş; herkes bu söyleme ne diyeceğini şaşırdığından ne müvekkilim ne de ailesi hiçbir şey söyleyememiştir.


Müvekkilin babası vefat etmeden önce, kanser hastası olduğundan ötürü müvekkilin babası sonda yardımı ile idrarını yapabilmiştir. Taraflar, müvekkilin babasına hasta ziyareti yaptıkları sırada, müvekkilin babasının torbası takılacağı sırada davalı, bir erkek olarak yardım etmek yerine sessizce izlemeyi tercih etmiştir. 


Kendi kök ailesi ve arkadaşlarıyla buluştuğunda ağzı kulaklarına varan davalı, sıra müvekkilin ailesine gelince adeta put kesilmiş; müvekkilin ailesine karşı bir güler yüz göstermemiştir. Davalı, müvekkilin ailesiyle oturulduğu zaman sohbet etmek yerine telefonuyla meşgul olmuş; kendisine, nasılsın denildiğinde sadece, iyiyim diyerek yanıt vermiş; nezaketen de olsa karşısındakine nasıl olduğunu sormamıştır.


Davalının, müvekkilin ailesine karşı gerçekleştirmiş olduğu saygısız ve kaba davranışlar sebebiyle müvekkilin ailesi bu duruma kırılmıştır. Kızlarının evde problem yaşamasını istemeyen aile, davalının kusurlu davranışları sebebiyle müvekkili ne yazık ki yalnızca çalıştığı saatlerde ve daha az arar olmuştur. 


Müvekkil, davalıdan işbu kusurlu davranışlarını değiştirmesini istemişse de; davalı, aynı saygısız ve kaba davranışlarını sürdürmüştür.


DAVALININ ANNE VE BABASI, TARAFLARIN EVLİLİĞİNE MÜDAHALE ETMİŞTİR. DAVALI İSE, AİLESİNİN MÜDAHALESİNE SESSİZ KALDIĞI GİBİ ZAMAN ZAMAN İSE HAKSIZ DA OLSA ANNESİNİN YANINDA OLARAK, İŞBU EVLİLİĞİN BOŞANMA AŞAMASINA GELMESİNE KENDİ KUSURLU DAVRANIŞI İLE SEBEP OLMUŞTUR. 


Taraflar evlendikleri tarihten bu yana, davalının kök ailesi tarafların evlilik birliğine müdahalede bulunmuştur. Şöyle ki;


Müvekkilin düğünde giyeceği gelinliğin fiyatından, ev için seçeceği mobilyalara kadar yapılacak olan tercihler, davalının annesi tarafından yönetilmiştir. Müvekkil, bu sebeple kendi beğeni ve tercihlerine uymayan eşyaları almak zorunda kalmıştır. 


Müvekkil ile davalı yeni evlendikleri sırada taraflar kiralık bir ev ararken davalı, arabasının zarar görmemesi için otoparklı bir ev istemiştir. Taraflar, iş yerlerine yakın bir yerden otoparklı kiralık ev aramaya başlamışlar ve bu uygun evi, müvekkilin annesinin evinin yakınındaki mahallede bulmuşlardır. 


Davalının annesi tarafların, müvekkilin annesine yakın yerden ev tutmasına bozulmuş ve müvekkile iğneleyici bir tavırla;


"Annene yakın oldun hadi ama öyle uzun saatler boyunca annemle görüşürüm sanma. Arada bir, bir saat gör yeter."


Diyerek davalının annesi, müvekkilin annesiyle görüşmesini kısıtlamıştır. Müvekkil, durumu davalıya anlattığında ise davalı sessiz kalmıştır. 


Taraflar evlendikten sonra davalının annesi, sık sık tarafların evine kalıcı ziyarete gelmiştir. Müvekkil, böyle zamanlarda davalının annesine karşı saygıda kusur etmemesine karşın davalının annesine bir türlü kendini beğendirememiş; tabiri caizse yaranamamıştır. Davalının annesi, müvekkilin yaptığı yemekten hazırladığı sofraya kadar müvekkili eleştirmiş ve müvekkile;


"Bu ne böyle, annen sana yemek yapmayı öğretmedi mi? Böyle sofra mı hazırlanır? Çamaşırları yüksek dereceye atma, solar. Sen hiçbir şey bilmiyorsun, sen ne biçim kadınsın böyle?"


Diyerek müvekkili eleştirmiştir. Davalı ise annesinin bu söylem ve tavırlarına sessiz kalmış; bazen de annesinden cesaret bularak yaptığı yemek için müvekkile;


"Bu böyle mi yapılır, git de annemden yemek yapmayı öğren."


Demiştir. Taraflara kısa süreli yatılı ziyaretlerde bulunan davalının annesi, tarafların 19/03/2021 tarihinde müşterek bir erkek çocuklarının dünyaya gelmesi ile birlikte çocuk büyüyene kadar tarafların Ağrı İli, Doğubeyazıt İlçesinde bulunan evlerine kalıcı olarak yerleşmiştir. Davalının annesi, güya müvekkilime yardımcı olacağı yerde; hiçbir işte yardım etmemiş; etmediği gibi ise müvekkile iş buyurmuştur. 


Müvekkil, sabah erken saatte iş yerine ulaşmak için evden çıkmış; akşam saati iş yerinden yorgun argın eve dönmüştür. Ancak davalının annesi, güya taraflara yardımcı olmak için evde olsa da müvekkil akşam eve gelince geç saatte yemek yapmak, sofrayı kurmak, toplamak, bulaşıkları yıkamak, çayı demlemek ve servis etmek zorunda kalmıştır. Müvekkil, akşam eve geldiğinde çocuğunun kirlenen çamaşırlarının çamaşır makinesine atılarak yıkanmadığını fark etmiş; çamaşırları makineye atarak çıkmasını beklemiştir. 


Davalının annesi, yemek ve temizlik gibi hiçbir işin ucundan tutmadığından ötürü müvekkil, hafta sonlarını temizlik yapmaya vakfetmiştir. Müvekkil, bu durumu yine de evde tatsızlık çıkmaması için sorun etmemiş, en azından kaynanasının müşterek çocukla ilgilenmesini beklemiştir. Ancak müvekkilin kaynanası, yemek yeyip bir bardak çay içer içmez; 


"Of, bugün çok yoruldum. Ben yatıyorum." diyerek, odasına geçmiştir. Dolayısıyla gece boyu müşterek çocukla ilgilenme görevi müvekkile düşmüştür. Müvekkil, kaynanasının yardım etmemesi sebebiyle işe iki, üç saatlik uykuyla gider olmuştur. Müvekkil, işten gelip hem ev işleri hem de çocukla hatta ve hatta kaynanasının hizmeti ile meşgul olmasına rağmen davalının annesi, bu durumdan da memnun olmamış; oğluna müvekkilin temizlik yapmadığı, yemeklere çok tuz attığı için tansiyonunun yükseldiği gibi söylemlerde bulunarak davalıyı dolduruşa getirmiştir. Davalı da annesinin söylemlerinden etkilenerek müvekkile annesinin yanında sert çıkışmıştır. Davalının annesinin söylemleri sebebiyle müvekkil ile davalı sık sık kavga eder olmuştur. 


Müvekkil, davalının annesinin çıkardığı krizler sebebiyle yine davalının, kendisine bağıracağı korkusuyla dört ay boyunca kendisini yatak odasına hapsetmiştir.


Davalının annesi, eşinden boşanmıştır. Bu sebeple de taraflar arasında olası bir boşanma durumunun yaşanması halinde davalının ev almasına karşı çıkmış ve müvekkilde için davalıya;


"Ayrılırsanız ev Leyla'ya kalır." demiştir. İşbu sebeple taraflar, davalının aylık yaklaşık olarak 52 bin TL geliri, müvekkilin ise yaklaşık 30- 35 bin TL gibi geliri olmasına rağmen bir ev almak için girişimde bulunamamışlardır. Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere davalının annesi, kurulacak sosyal ilişkilerden, tarafların ekonomik harcamalarına ve birlikte alacakları kararlara dahi karşı çıkmıştır. 


Müvekkil çocuk gelişimi mezunu olmasına rağmen davalının annesi müvekkile ukala bir biçimde bilgiçlik taslayarak; müvekkilin, çocuğuna yaptığı anneliği beğenmemiş ve müvekkile;


"Ben daha iyi bakıyorum." demiştir. 


Davalının annesinin, tarafların Ağrı, Doğubeyazıt İlçesindeki evlerine çocuk bakmaya geldiğinde müşterek çocuğun balkona çıkması üzerine davalı, çocuğa bağırmış ve çocuk korkmuştur. Müvekkil de bunun üzerine davalıya;


"Lütfen bağırma, bak çocuk huysuzlanıyor."


Demiş; bunun üzerine ise davalının annesi birden ayaklanarak öfkeyle, müvekkile sert çıkışmış ve sesini yükselterek;


"O çocuğa zaten ben bakıyorum. İnşallah sen de benim durumuma düşersin" demiştir. Davalının annesi, akraba, konu komşu gibi dışarıdaki kimselere karşı müvekkili sever gibi tavır benimsese de; evin içinde müvekkile çok farklı bir tavır sergilemiştir. Müvekkil, durumu davalıya anlattığında ise davalı, müvekkile inanmamış;


"Sen kötü niyetlisin, annem sana kızı gibi davranıyor. Hem ben sesini yükseltenin değil; sessiz kalanın yanında olurum." demiştir. Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere davalı, sesini yükseltenin annesi olduğunu bilmesine rağmen annesine toz kondurmayarak müvekkili yalanlamıştır. Müvekkil, davalının annesinin iki yüzlü tavırları sebebiyle kendisini ispatlamaya çalıştıkça davalı ile karşı karşıya gelmiş; davalının, kök ailesinin evlilik birliğine müdahalesi sebebiyle işbu evlilik müvekkil için artık çekilmez hale gelmiştir. 


Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere Yargıtay, kök ailenin evlilik birliğine müdahalesine sessiz kalan eşi kusurlu bulmaktadır. 


“…“Eşine ailesi yanında küçük düşürücü sözler söylemesi” vakıası kusur olarak yüklenemeyecek ve davacı-karşı davalı erkeğe ilk kararla yüklenen “Ailesinin evliliğe aşırı müdahalesi vakıası da” kesinleştiği için kusur olmaktan çıkarılamayacaktır. Gerçekleşen bu duruma göre davacı-karşı davalı erkek davalı-karşı davacı kadına göre daha fazla kusurlu olup mahkemece yapılan kusur belirlemesi doğru olmadığından bozmayı gerektirmiştir.”

( Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2020/356 E. , 2020/1767 K. )


DAVALI, MÜVEKKİLİ CİNSEL BİR META OLARAK GÖRMÜŞTÜR.


Davalının, erken boşalma problemi bulunmaktadır. Müvekkil, davalıya tedavi olmasını önermesine rağmen davalı, tedaviye yanaşmamış; tüm öfkesini ve sinirini müvekkilimden çıkarmıştır. Buna ek olarak davalı, cinsel yaşamlarında müvekkile sevgiyle yaklaşmamış; kendisini tatmin ettikten sonra müvekkilin yanından ayrılmıştır. Bu durum ne yazık ki müvekkilin kendisini tecavüze uğramış gibi hissetmesine sebebiyet vermiştir.


Davalı, bir eş olarak sosyal ve aile yaşamında müvekkile sevgi ve ilgi dolu yaklaşmadığı, bilakis kaba davrandığı gibi; ne yazık ki davalı, bu tavrını tarafların en mahrem anlarını paylaşmış oldukları yatak odasında da sergilemeye devam etmiştir. 


Öncelikle davalı, özellikle kendi annesinin müşterek çocukla ilgilendiği dönemlerde müvekkilden yatağını ayırmıştır. Davalı, annesinin evden gittiği zamanlarda da bu durumu alışkanlık haline getirerek sık sık salonda televizyonun karşısında uyumaya devam etmiştir.


Davalı, sadece kendi cinsel duygularını tatmin etmek üzere, gece yarısı yatak odasına gelerek müvekkili kaba bir şekilde dürtmüş ve müvekkil; uykusunun en derin noktasında korkuyla uyanmış; uyku sersemliği ile birçok kez başında dikilen karaltının kim olduğunu anlayamamıştır. Davalı, müvekkile bir tatlı söz, bir güler yüz göstermeden müvekkile yaklaşmıştır. Davalı, erken boşalma problemine sahip bir kimsedir. Müvekkil, kötü giden evliliklerini en azından cinsel yaşamlarını düzeltebilirse, evliliklerini de kurtarabileceklerini düşünmüş; bu nedenle de davalıdan evlendikleri tarihten bu yana geçen yedi senedir yaşamış olduğu erken boşalma problemini çözmesini istemiştir. 


Ancak davalı, müvekkilin bu söylemlerine kayıtsız kalmıştır. Bu problemi yaşamaya başladığı ilk anlarda davalı, bu durumu gurur edinerek öfkeye kapılsa ve sinirini müvekkile kızıp bağırarak çıkartsa da; daha sonraki dönemlerde erken boşalma durumunu problem etmemeye başlamıştır. 


Zira davalı, ilerleyen dönemlerde her konuda olduğu gibi cinsel yaşam konusunda da sadece kendisini düşünmüş; bir kadın olarak müvekkilimin isteklerini ve duygularını hiçe sayarak sadece, kendisinin yaşayacağı cinsel zevke odaklanmıştır. 


Sayın Mahkemenizin affına sığınarak;


Davalı, müvekkile cinsel ilişkiye girip erken boşaldıktan sonra hiçbir söz söylemeden kıyafetlerini giyerek müvekkilin yanından ayrılmıştır. Müvekkil, işbu sebeple kendisini tecavüze uğramış gibi hissetmiş; davalı yanından ayrıldıktan sonra sanki yanlış bir şey yapmış veya yanlış bir muameleye uğramış gibi; kocasıyla yaşamış olduğu ilişkiden utanarak ağlamıştır. Ne yazık ki bu durum, bir kadın olarak müvekkilimin gururunu fazlasıyla incitmiş olup; müvekkilim, davalının sahip olduğu rahatsızlığı tedavi ettirmek konusunda herhangi bir çaba içine girmemesi ve müvekkilime olan sevgisiz ve kaba davranışı sebebiyle manevi olarak zarara uğramıştır.


Yukarıda ayrıntısıyla açıklamış olduğumuz, davalıya ait kusurlu davranışlar sebebiyle işbu evliliğin devamı müvekkil için artık çekilmez hale gelmiş olup; işbu evliliğin devamında hukuki bir yarar kalmadığından ötürü, tarafımızca Sayın Mahkemenizde dava açma zorunluluğumuz hasıl olmuştur. 

   

Davalının kusurlu davranışları sebebiyle müvekkil, derin bir üzüntü duymuş; maddi ve manevi anlamda zarara uğramıştır. Müvekkilin uğramış olduğu maddi ve manevi zararların bir nebze olsun giderilebilmesi bakımından, Sayın Mahkemenizden;


MÜVEKKİL LEHİNE 2.500.000,00 TL MADDİ; 2.500.000,00 TL MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİNİ TALEP EDERİZ.


ZİYNET EŞYALARI YÖNÜNDEN TALEPLERİMİZ;


Tarafların düğünleri 11/12/2016 tarihinde gerçekleşmiş olup, düğünde müvekkilime;


-75 GRAM AĞIRLIĞINDA 22 AYAR BİLEZİK- 165.000,00 TL değerinde

- 5 ADET TAM ALTIN- 78.000,00 TL değerinde

-8 ADET YARIM ALTIN- 62.400,00 TL değerinde

-25 ADET ÇEYREK ALTIN- 97.500,00 TL değerinde

-85.000,00 TL NAKİT PARA


Takılmış olup; taraflar evlendikten sonra davalı, işbu ziynetleri müvekkilden, GERİ VERMEK ÜZERE zorla almış, ancak müvekkilime iade etmemiştir. Güncel Yargıtay kararlarına göre, erkek; takıları geri vermemek üzere aldığını ispat edemediği takdirde kadına iade etmelidir. Yine yargıtay kararına göre; düğünde takılan takılar kim tarafından takılmış olursa olsun ve kimin üzerine takılmış olursa olsun kadına aittir ve kadına bağışlanmış sayılmaktadır. Ziynet eşyalarının da müvekkilimize iadesini talep ederiz. Düğün videosu ve fotoğrafları Sayın Mahkemenize sunulacaktır.


FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIMIZ SAKLI KALMAK KAYDIYLA, 1.000,00 TL HARCA ESAS DEĞER GÖSTERDİĞİMİZ YUKARIDA BELİRTMİŞ OLDUĞUMUZ ZİYNET EŞYALARI VE PARALARIN DAVALIDAN ALINARAK MÜVEKKİLE AYNEN İADESİNE; AYNEN İADE MÜMKÜN DEĞİLSE FİİLİ TESLİM TARİHİNDEKİ RAYİÇ BEDELİ ÜZERİNDEN MÜVEKKİLE İADESİNE KARAR VERİLMESİNİ TALEP EDERİZ.


HUKUKİ SEBEP : TMK, HMK, TBK ve yasal sair tüm mevzuat


HUKUKİ DELİL : Sosyal ve ekonomik durum araştırması

                                            Nüfus kayıtları

                                            Ekran görüntüleri

                                             HTS kayıtları

                                             SMS kayıtları

                                             Ses kayıtları

                                             Düğüne ait kamera ve görüntü kayıtları (CD şeklinde sunulacaktır.)

                                             Tanık (Daha sonra bildirilecektir.)

                                             Bilirkişi

                                              Keşif

                                              Yemin ve yasal sair tüm deliller

                                               Karşı tarafın delillerine karşı delil sunma hakkımızı saklı tutarız. 



SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz ve izah edilen ve Sayın Mahkemenizce re'sen gözetilecek nedenlerle;


Dava dilekçemizin kabulü ile,


Adli yardım talebimizin kabulüne karar verilmesini,


Tarafların TMK m.166 uyarınca "Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması" sebebiyle boşanmalarına karar verilmesini,


Tarafların müşterek çocuğu, 19/03/2021 doğumlu **********'ün işbu yargılama sürecinde geçici velayetinin, yargılama sonunda kesinleşmiş boşanma tarihinden itibaren ise kalıcı velayetinin müvekkile verilmesine karar verilmesini,


Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00TL harca esas değer gösterdiğimiz düğün sırasında müvekkile takılan ziynet eşyalarının aynen iadesi, bu mümkün değilse fiili teslim tarihindeki rayiç bedeli üzerinden nakden iadesine karar verilmesini,


İşbu yargılama sırasında müşterek çocuk ******** lehine yargılama süreci boyunca 15.000,00TL tedbir nafakasına hükmedilmesini, yargılama sonunda kesinleşmiş boşanma kararı tarihinden itibaren ise her yıl ÜFE- TÜFE oranında artmak üzere 15.000,00TL iştirak nafakasına hükmedilmesine karar verilmesini,


Müvekkil lehine işbu evlilik sebebiyle yaşamış olduğu maddi zararlar sebebiyle 2.500.000,00 TL maddi tazminata, müvekkil lehine yaşamış olduğu üzüntü ve manevi zararlar sebebiyle 2.500.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini,


Yargılama giderleri ve karşı vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini,


Sayın Mahkemenizden saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz. 14/03/2024




ADLİ YARDIM TALEBİMİZ HAKKINDA


Adli yardımdan yararlanacak kişiler


MADDE 334- (1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.


(2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler.


(3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır.


 Adli yardımın kapsamı


MADDE 335- (1) Adli yardım kararı, ilgiliye, aşağıdaki hususları sağlar:


a) Yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet.


b) Yargılama ve takip giderleri için teminat göstermekten muafiyet.


c) Dava ve icra takibi sırasında yapılması gereken tüm giderlerin Devlet tarafından avans olarak ödenmesi.


ç) Davanın avukat ile takibi gerekiyorsa, ücreti sonradan ödenmek üzere bir avukat temini.


(2) Mahkeme, talepte bulunanın, yukarıdaki bentlerde düzenlenen hususlardan bir kısmından yararlanmasına da karar verebilir.


(3) Adli yardım, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder.


Müvekkilin üzerine kayıtlı mal varlığı yoktur. Müvekkilin evi ve arabası bulunmamaktadır. İlgili evraklar ektedir.


Müvekkil, öğretmen olarak çalışmaktadır. Müvekkilin oturmuş olduğu ev kira olup; tarafların hali hazırda fiili olarak ayrılmış ve boşanma aşamasında olmalarından ötürü, evin kirası, faturaları müvekkilim tarafından ödenmektedir. Yine müvekkil, müşterek çocuğun bez, mama, kıyafet gibi alışveriş masraflarına ve kreş/ bakıcı gibi masraflarına tek başına katlanmaktadır. Yine müvekkil, davalının, müvekkile ait kredi kartından yapmış olduğu harcamaların borçlarını tek başına ödemektedir. Diğer bir deyişle müvekkil, almış olduğu maaşıyla kendisinin ve çocuğunun geçimini ancak sağlayabilmektedir. 


İşbu sebeple müvekkilin, yargılama sırasında ortaya çıkacak olan yargılama giderlerini karşılamaya yeter ölçüde ekonomik gücü bulunmamaktadır. 


İşbu sebeple Sayın Mahkemenizden;


6100 SAYILI HMK'NIN 334. VE 335. MADDELERİ GEREĞİNCE MÜVEKKİL HAKKINDA İLERİ SÜRMÜŞ OLDUĞUMUZ ADLİ YARDIM TALEBİMİZİN KABULÜNE KARAR VERİLEREK; MÜVEKKİLİN, HERHANGİ BİR TEMİNAT GÖSTERMESİNE GEREK KALMAKSIZIN TÜM YARGILAMA GİDERLERİNDEN MUAF TUTULMASINA KARAR VERİLMESİNİ TALEP EDERİZ.